Hacel Obası Sözleri ve Hikayesi

Hacel Obası türküsünün sözleri ve eser bilgilerini okuyabilirsiniz.

Hacel Obası 169
Hacel obasını engin mi sandın
Ayağında potini var zengin mi sandın
Her olur olmazı dengin mi sandın
Ay da geçti göremedim ben seni

Merdivenden tıkır mıkır inişin
Cığıldaşır altın ile gümüşün
Önce söz verip de sonra dönüşün
Ay da geçti göremedim ben seni

Suya gider bir incecik yolu var
Sıktırmış kemeri ince beli var
Söylerim söylemez tatlı dili var
Ay da geçti göremedim ben seni

Suya gider su testisin doldurur
Kınalı parmağın suya daldırır
O yarin bakışı beni öldürür
Ay da geçti göremedim ben seni
Sanatçı: Anonim
Hacel Obası Türküsünün Hikayesi

1930'ların başlarında, Sivas'ın Şarkışla ilçesi, sıradan bir Anadolu kasabasının tüm özelliklerini taşıyordu. Kasabanın dar sokaklarında, sıradan hayatlar sürülüyor, insanlar günlük işlerinde meşgul oluyordu. Ancak, Şarkışla'nın kalbinde, Mustafa adında genç bir delikanlı ve Ayşe isimli güzeller güzeli bir kızın yaşadığı aşk, bu küçük kasabanın sıradanlığını aşan bir hikâyeye dönüştü.

Mustafa, yağız, delikanlı bir gençti. Babacan tavırları, onu kasabanın saygı duyulan bir figürü haline getirmişti. Ayşe ise uzun, siyah ve dalgalı saçları, kömür karası gözleriyle dikkat çeken, herkesin gözdesi bir genç kızdı. Bu iki genç, birbirlerine delicesine âşıktı. Dünyaları sadece birbirlerinin varlığıyla sınırlıydı; birbirlerinin gözlerinden başka bir dünyayı görmez, birbirlerinin nefeslerinden başka bir ses duymazlardı. Ancak dünya, onların aşkından ibaret değildi ve hayat her zamanki gibi akmaya devam ediyordu.

Şarkışla'da Nevzat adında başka bir genç daha vardı. Nevzat, ailesi gariban olmasına rağmen askeri okulu kazanarak hayata tutunmuştu. Devletine ve milletine hizmet edecek bir asker olacaktı. Okulda aldığı üniformaları ve potinlerini gururla taşıyan Nevzat, bir gün Şarkışla'nın en büyük caddesinde salına salına yürüyordu. O sırada, Ayşe de arkadaşlarıyla birlikte caddenin sonunda, yeşillik alanda piknik yapıyordu. Nevzat, göğsünü kabartarak yürürken, Ayşe'nin gözü ona takıldı. Ancak, Ayşe'nin dikkatini çeken şey Nevzat'ın kendisi değil, ayağındaki potinlerdi. Daha önce böyle bir şey görmemişti.

Ayşe, masumane bir şekilde arkadaşlarına Nevzat'ı gösterdi ve "Bu çocuğu daha önce gördünüz mü? Ayakkabıları ne kadar da enteresan değil mi?" diye sordu. Bu soru, arkadaşları arasında kısa sürede dedikoduya dönüştü. Ayşe'nin Mustafa dışında bir erkekten bahsetmesi, kasabada büyük bir şaşkınlık yarattı. Şarkışla halkı, Mustafa ve Ayşe'nin birbirlerine olan bağlılıklarını biliyor ve onların aşkına tanıklık ediyordu. Bu nedenle, Ayşe'nin başka bir erkeğe dair herhangi bir yorumda bulunması, kasabanın dedikodu kazanını kaynatmaya yetti.

Bu söylentiler, kısa sürede Mustafa'nın kulağına kadar ulaştı. Mustafa, duydukları karşısında yıkıldı ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Günlerce, hatta haftalarca bu yangınla dolaştı. Pek çok kişi, Mustafa'nın gidip Ayşe'ye bu dedikoduları sormasını beklerdi. Ancak Mustafa, suskun kaldı. Bu, aşkın kırılganlığına ve küskünlüğün ne kadar derin olabileceğine işaret ediyordu.

Aşk, sadece iki kişinin arasında yaşanan bir duygu değildir. Aşıklar, baş başa olmadıklarında da birbirlerine sadık kalmak zorundadır. Şairin dediği gibi, "Ayrılıklar da aşka dahildir." Aşk, incelik ister ve en küçük bir hatada kırılabilir. Bu yüzden, aşıkların birbirlerini incitmemek için dikkatli olması gerekir.

Ne var ki, insan kusurludur. Ancak aşk, kusursuz olmayı gerektirir. Tavşanın dağa küsmüş olması, dağın bundan haberi olmaması misali, aşıklar arasında yaşanan küskünlükler de derin izler bırakabilir. Bir yanlış kelime ya da hareket, aşkın saflığını bulandırabilir. Sonrasında, hiçbir şey eski haline dönemez; çünkü su bir kez bulanmıştır.

Bu hikâye, Şarkışla'nın kalbinde yaşanan bir aşkın dramını anlatır. Mustafa ve Ayşe'nin yaşadığı bu acı tecrübe, aşka dair derin bir ders verir: Aşk, incelik ve dikkat ister, çünkü aşkın saflığı bir kez bozulduğunda, geri dönüşü olmayabilir.

Yorumlar

İlk yorumu yapın

Yorum Gönder